hasg.jpg

BİRİNCİ SAYFA
İKİNCİ SAYFA
BABA SAYFA
BİLGİ REYONU
BİRİNCİ BİLGİ SAYFASI
İKİNCİ BİLGİ SAYFASI
E-TiCARET BiLGiLERi
e-ticaret SANAL MAĞAZASI NASIL AÇILIR.
SANAL MAĞAZA REKLAMI
BiZE YAZI YAZIN
SİZİN YAZILARINIZ
TEMMUZ SAYFASI
ÜRÜN RESİMLERİ
FERAHLATAN RESiMLER
DOST SiTELER
KÖŞE YAZILARI
MAKALELER
DİN NEDİR
MAKALELER 3
KAZA NAMAZI NASIL KILINIR
HOCAMIZ BUYURDULAR Kİ
ANA SAYFAM DI

DİN NEDİR


DİNİ BİLGİLER SİTESİ

Din Nedir?

Din, insanları dünyada ve ahirette rahat ve huzura kavuşturmak, kurtuluşa götürmek için, Allahü Teala tarafından gösterilen yol demektir. Din ismi altında insanların uydurduğu eğri yollara din denmez. Dünyada yaygın olarak Brahmanlık, Mecusilik ve Budistlik gibi sapık inanışlar, din değildir. Bunlara inanmak, insana sonsuz kurtuluşu sağlamaz.
Din, güzel ahlak sahibi olmayı, mahluklara merhameti ve büyüklere itaati, küçüklere şefkati emreden, insanları doğruluğa götüren Allah yoludur. Dinin, şahsi menfaatler için kullanılması en büyük günahtır. İnsanlara karşı yumuşak davranmak, onlara iyilik etmek, onların işlerini güler yüzle, tatlı dille kolaylıkla yapmak, Allahın sevgisine kavuşturan yoldur. Bu hal, insanın ahirette azaplardan kurtulmasına ve Cennet nimetlerinin artmasına sebep olur.
Allahü teala, Adem aleyhisselamdan beri, her bin senede, bir peygamber vasıtası ile, insanlara bir din göndermiştir. Bu peygamberlere (Resul) denir. Her asırda, en temiz bir insanı peygamber yaparak, bunlar ile dinlerini kuvvetlendirmiştir. Resullere tabi olan bu peygamberlere de (Nebi) denir. Bütün peygamberler, hep aynı imanı söylemiş, hepsi ümmetlerinden aynı şeylere iman etmeyi istemişlerdir.


Din insanlara niçin lazımdır?

Din, insanlar için büyük bir ihtiyaçtır. Bir dine inanmayan zavallıların ruhu, bomboş kalır ve türlü türlü yalancıların yanlış fikirlerine sarılırlar. Çünkü insan, muhakkak bir inanışa bağlanmaya muhtaçtır. En ileri, en gelişmiş milletlere mensup olanlar bile bu ihtiyacı tatmin için, çeşitli sapık düşüncelere, uydurma mezheplere bağlanmışlardır.
Din, ruhun gıdasıdır. Dinsiz bir adam, kafasız bir gövdeye benzer. Bir vücudun, nasıl nefes almak, yemek ve içmek ihtiyacı varsa; ruh da tam bir asalete erişmek, tertemiz olmak, huzura kavuşmak için dine muhtaçtır. Dinsiz bir adam, bir makineden bir hayvandan farksızdır. Din, insana Allah’ını tanıtan, onu fenalık yapmaktan koruyan, onun yolunu açan, dimağını ferahlatan, sıkıntılı zamanlarda onu teselli eden ve ona yaşama gücünü veren, Toplum içinde ona saygı, şeref, sevgi kazandıran en büyük amildir. Tekrar edecek olursak;
1- Din insanlara tıpkı yiyecek, içecek gibi lazımdır. Çünkü, nasıl yiyecek ve içecek vücut için lazım ise, ruhun gıdası olan din de ruha lazımdır. Din ortadan kalkarsa, insanlar beyinsiz, kafasız, hissiz ve düşüncesiz bir makine, bir otomat haline girerler.
2- Din, insanlara iyi ahlak, karşılıklı sevgi, cesaret, sabır, rahat ve huzur kazandırır. İnsanları aynı imanda, aynı ibadet ve işlerde, anlayış ve faziletlerde birleştirerek, bölücülüğe, yıkıcılığa engel olur. Birbirleriyle sevişen ve haklarına saygı gösteren, annesine, babasına, amirlerine ve devletine itaat eden bir toplum meydana getirir.
3- Din, insanla yaratanı arasında kurulan bir bağdır. Dünya işlerini de düzenleyen büyük bir ahlak okuludur. İnsanları iyiliğe, dürüstlüğe, hoşgörülüğe, büyüklere karşı saygı ve küçüklere karşı şefkat göstermeye, Cenab-ı Hakkın emirlerine uymaya ve O'na teslim olmaya, kısaca insana faydalı, doğru yola koymaya yarayan en büyük amildir.
4- Din, her zaman, kötü niyetli olmayı, özel çıkarlar sağlamak ve gizli işler, manasız olaylar için mukaddes değerleri alet etmeyi yasak etmektedir. Nitekim, Allahü teala, Kuran-ı kerimde Mücadele suresi 9 ve 10. ayetlerinde mealen, (Gizli toplantılarda, günah işlemeyi, düşmanlık etmeyi ve Peygambere karşı gelmeyi fısıldaşmayın!. Allahü tealaya karşı gelmekten sakınmayı konuşun! Gizli toplantılar, insanları üzmek ve kirletmek için, şeytanın istediği ve yaptırdığı şeydir.) buyuruyor.
5- Din, insanın beden ve ruh dengesini sağlar. İnsanlara yaratılış gayesini ve Rabbine nasıl itaat edeceğini öğretir. Dolayısıyla dünya ve ahirette mutlu olmalarını sağlar.
6- Din, insanlara teselli kaynağıdır. Dünyada aradıklarını bulamayan insanlar, haksızlığa uğratılanlar, hastalıkla ömür geçirenler, bütün tesellilerini ahirette kavuşacakları bir hayata bağlarlar. Ayrıca bir dine bağlı olmak, insanı fazilete sevkeder, çeşit çeşit iyilikleri karşılık beklemeden yaptırır.

Gönül Bahçesi
Mehmet Oruç
mehmet.oruc@tg.com.tr

Yalvarıyorum lütfen yardım edin!

23 Aralık 2005 Cuma
Bugün, bir bayan okuyucunun mektubunu sizlerle paylaşmak istiyorum: Efendim gazetedeki yazılarınızı severek okuyoruz. Size bir sorunumuzdan bahsetmek istiyorum. Biz üç yıllık evliyiz ve iki çocuğumuz var. Ama gitgide huzurumuz kaybolmaya başladı. Anne babamın bize sık sık gelmeleri, her işimize karışmaları bizi sürekli yanlarında istemeleri bizi artık yıprattı. Huzurun Kaynağı Aile” isimli kitabınızı okuduk. Çok istifade ediyoruz. Oradaki bizim gibilerin problemleri ile ilgili kısım harika. Size yalvarıyorum efendim o yazıları en yakın zamanda gazetede yayınlayabilir misiniz? Ailem yazılarınızı okuyor çünkü. Belki hatalarını fark ederler. Beyimle birlikte çok zor anlar yaşıyoruz. Ailem sürekli bizim yanlarında olmamızı istiyorlar. Torunları da olunca daha çok görüşmek istiyorlar. Torun sevgisi her şeyden öne geçiyor onlar için. Bizim de kendimize göre planlarımız oluyor ama bunu düşünemiyorlar. Biz gitmeyince de küsüyorlar. Böyle bir şeyi kız anne babası isteyince ailede çok huzursuzluklar oluyor. Hangi erkek böyle bir şeyi ister ki! Ailem beni hâlâ evdeki kızları olarak görüyorlar. Böyle yapacaklarsa neden evlendirdiler o zaman? Her gün ağlıyorum artık, sinirlerim mahvoldu. Bazen beyimle bu konuda tartışır bile olduk. Anne babamın yaptığı bu davranış bizi kopma noktasına doğru götürüyor. İşin garibi onlar hata yaptığının farkında değiller. Yaptıkları her şeyi normal görüyorlar. Bu durumu onlara anlatamıyoruz. Size yalvarıyorum lütfen yardım edin, en yakın zamanda köşenizde bu konuyu çok belirgin bir şekilde tekrar yazarsanız çok seviniriz. Allahın izniyle inşaallah bir yuvayı yıkılmaktan kurtarmış olacaksınız..
Maalesef anne babalar bu konuda büyük bir yanlışlık içerisindeler. Sizin de ifade ettiğiniz gibi bunun farkında da değiller. Herkes kendi yaptığını doğru zannediyor. O bahsi özetleyerek tekrar yayınlıyorum, inşaallah okurlar da hatalarını anlarlar ve vazgeçerler.
Aileler, çocuklarını evlendirdikten sonra, kuşun yuvadan uçtuğunu bir türlü kabullenemiyorlar. Halbuki artık onların yeni bir yuvası var. Bu yuva kendileri ve çocukları içindir. Bunun dışındakiler anne baba da olsa misafirdirler. Misafirin bir eve, her gün her akşam geldiği, evden çıkmadığı nerede görülmüştür! Haftada bir görüşme normaldir, daha fazla sıklıktaki gelip gitmeler iyi niyetle de olsa sıkıntı doğurur.
İki ayrı ruh, iki ayrı bedenin uyum sağlaması kolay değil. Gençler bunun mücadelesini verirken bir de anne babaları ile mücadele vermeğe kalkınca işler iyice karışıyor. Ya ruh dengeleri bozuluyor ömür boyu bunun sıkıntısını çekiyorlar ya da, evlilik sona eriyor.
Bir de kötü niyetli müdahaleler oluyor. Yeni evli gençler arasında hiçbir ciddi problem olmamasına rağmen kız tarafının damadı avuçlarının içine alma gayretleri, erkek tarafının da kızı anne babasından koparmak için yaptıkları akıl almaz mücadele yeni kurulan yuvaları çatır çatır yıkmaktadır. Gençlerden aldığım bu husustaki şikayetler dudakları uçuklatacak cinsten. İnsan, Madem kızın bu kadar kıymetli idiyse ve dizinin dibinden de ayırmayacaktın niçin evlendirdin?demeden duramıyor.
Uzaktan akrabam olan iki genç evlenmişlerdi. Her iki taraftan da o kadar müdahale oldu ki, gençler gizlice Avustralya'ya kaçmak zorunda kaldılar. Evliliği ancak böyle kurtarabildiler. Şimdi anne babalar çocuklarının ve torunlarının hasreti ile kavruluyorlar. Her gün gözyaşı döküyorlar. Kendilerine de çocuklarına da kimsenin yapamayacağı kötülüğü yaptılar. Hani derler ya, insanın kendine yaptığı kötülüğü cümle âlem toplansa yapamaz.. Konuya yandaki sayfada devam edeceğiz inşallah.
------
Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29

TAM İLMİHAL

İlmihal nedir?

Her müslümanın bilmesi ve yapması gereken iman, iman, fıkh ve ahlak bilgilerini kısaca ve açıkça anlatan kitaplara (İlm-i hâl) kitapları denir. Dinin bilen ve seven ve kayıran mübarek insanların ilmihal kitaplarını alıp, çoluğuna ve çocuğuna öğretmek, her müslümanın birinci vazifesidir. Kendilerine din adamı ismini ve süsünü veren cahil sapık bir kimsenin sözlerinden ve yazılarından din öğrenmeye kalkışmak kendini Cehenneme atmaktır. [Seadet-i Ebediyye /103]
Kelam, fıkh ve ahlak bilgilerini lüzumu kadar öğrenmek ve çoluk çocuğuna öğretmek her müslümana farz-ı ayndır. Öğrenmeyenler ve çoluk çocuğuna öğretmeyenler büyük günah işlemiş olur. Cehenneme gider, yanarlar. Bu üç ilmin lüzumundan fazlasını ve diğer din bilgileri ile fen bilgilerini öğrenmek farz-ı kifayedir. İslam alimleri buyurdular ki: ( İlimlerin en üstünü, ilmihal bilgisidir).
(Bezzaziye) de diyor ki, (Kuran-ı kerimden bir miktar ezberledikten sonra, fıkh öğrenmek lazımdır. Çünkü Kur’an- kerimin hepsini ezberlemek farz-ı kifayedir. Lazım olan fıkh bilgilerini öğrenmek ise farz-ı ayndır. Muhammed bin Hasen Şeybani rahmetullahi teala aleyh buyurdu ki, her müslümanın haramları, helalleri bildiren ikiyüzbin fıkh bilgisini öğrenmesi lazımdır. Farzlardan sonra ibadetlerin en kıymetlisi, ilim ve fıkh öğrenmektir).
İbni Abidin hazretleri buyuruyor ki, (Her müslümanın ilmihal öğrenmesinin farz olduğunu fıkh alimleri söz birliği ile bildirdi. Bunun için karı-kocanın hayz ve nifas bilgilerini öğrenmeleri lazımdır. Kocası hanımına öğretmeli, kendis bilmiyorsa bilen kadınlardan öğrenmesi için izin vermelidir. Kocası izin vermeyen kadının ondan izinsiz gidip bu bilgileri öğrenmesi lazımdır).
İmam-ı Muhammede rahmetullahi aleyh mütehassıs olduğu tasavvuf bilgisinde niçin bir kitap yazmadığını sorduklarında, (Bu bilgiler ancak bütün işlerde dine uymakla dine uygun alış-veriş yapmakla elde edilebilir. Bunlar da fıkh kitaplarından öğrenilir. Alış-veriş ve başka sözleşmeleri yapacak kimsenin bunların sahih ve helal olmasının şartlarını öğrenmesi lazımdır. Bunun için bu işleri öğrenmek, her mükellefe farz-ı ayndır. Bu farzın yerine gelmesi için, alış-veriş kitabını yazdım) buyurdu.
Ehli sünnet itikadını ve fıkh bilgilerini öğrenmeden önce, ibretli menkıbelerle dolu olan (Gülistan) ve benzeri kitapları bile okumamalıdır. Fıkıh kitapları yanında Gülistan ve benzeri kitaplar lüzumsuzdur. Dinde lazım olanları, önce okumak ve öğrenmek ve öğretmek lazımdır. Din bilgilerini öğrenmeden, başka şeyler öğreneneler ve çocuklarına öğretenler ve çocuklarına doğru din bilgisi öğretmeyerek, para kazanmaya uğraşanlar ne kadar aldanıyor.




Gönül Bahçesi
Mehmet Oruç
mehmet.oruc@tg.com.tr




Evli gençlere akıl almaz müdahaleler!

24 Aralık 2005 Cumartesi
Dün, anne babasının sık sık evlerine gelmeleri, evlerinden çıkmamaları sebebi ile evliliğinin yıkılma noktasına geldiğini bildiren bir bayanın mektubuna yer vermiştim. Bugün de evlilikleri biten bir erkeğin mektubuna yer vermek istiyorm. Bitiş sebebini şöyle anlatıyordu:
Evimiz kayınpederlerin evine yakındı. Sabah ben işe giderken hanım da hazırlanıyor benimle beraber evden çıkıyor annesine gidiyordu. Akşam çoğu zaman annesinden alıp getiriyordum. İş dönüşü evde olduğu zaman da annesi bizim evde oluyordu. Baş başa rahat bir şekilde kaldığımız nadirattandı. Bir müddet böyle devam etti. Bir gün hanıma; bu böyle olmaz, biz artık evlendik, ayrı bir evimiz var. Herkes evinde baş başa, yalnız kalmak ister. Ayrı bir evimiz olduğunu kabullen, emanetçi gibi olma. Annene söyle, çok sık gelmesin. Sen de, her gün annenlere gitme. Hafta sonlarında beraber gideriz. Hasretini giderirsin, dedim.
Bu defa da, telefonla görüşmeye başladılar. Herkese gelen telefon parasının 3-4 katı fatura gelmeye başladı. Kendisini defalarca ikaz ettim. Hatta, kayınvalideme de durumu söyledim. Telefon etmesini çok mu görüyorsun, tabii ki arayacak diye kızından taraf oldu. Bir müddet daha sabrettim. Değişen bir şey yok. Sonunda bu konu tartışmaya dönüştü. Tartışmadan annesinin haberi oldu hemen. Nasihat edecekleri yerde, kızlarını alıp götürdüler. Gidiş o gidiş, bir daha da bir araya gelemedik. Evliliğimiz fındık kabuğunu doldurmayan bir sebepten bitti. İbret olsun, başkalarının da yuvaları yıkılmasın diye bunu yazıyorum...
Evet, dün de bahsettim, evlilikte ilk aylar, ilk yıllar çok önemlidir. Kadın evine alışmalı, evini kabullenmelidir. Bunun için, evin ana babanın biraz uzağında olmasında büyük fayda vardır. Birçok kız annesi, aynı mahallede hatta aynı apartmanın karşı dairesinde olmasını istiyor. Aslında bu, kızına iyilik değil kötülüktür. Kız tarafına yakın olunca, herhangi bir şeyden dolayı kızının üzgün olduğunu gören anne baba; eyvah, damat kızı dövmüş, üzmüş, gibi yanlış düşüncelere kapılıp araya girerler sıkıntıya sebep olurlar. Erkek tarafına yakın olunca da sıkıntı olur.
Evliliğin ilk aylarında aileler çocukları kendi yanlarına çekme gayreti yerine, herkes kendini karşı tarafın yerine koysa problem kendiliğinden çözülecek daha doğrusu problem olmayacak. Daha da ilerisi, kız tarafı erkek tarafını tutar, onun avukatlığını yapar, erkek tarafı da kız tarafını düşünür onları memnun etmeye çalışırsa, aileler arasında memnun etme yarışı başlar, her iki aile de rahat eder.
Çok mahzurlu, dinen uygun olmayan bir hal değilse, kız tarafı her zaman tartışmalarda kızının değil damadının yanında yer almalıdır. Asırlardır büyüklerimiz böyle hareket etmişlerdir. Resulullah efendimizin mübarek kızları Rukiye validemiz kocası hazret-i Osmanı babasına şikayet etti: Resulullah efendimiz, Ey benim kızım! Eğer Allahü teâlânın rızâsını ve benim rızâmı istersen, bir ân durma, var evine git, Osmanın ayaklarına yüzünü sürüp, özür dile. Yoksa ne Hakkın huzurunda, ne de benim huzurumda yerin kalır! deyip ve bir ân durdurmayıp, Hazreti Osmanın huzuruna gönderdi.
Ufak bir tartışmada, hemen kızına arka çıkan anne babalar, Peygamber efendimizin bu nasihatlerinden ders almalıdırlar. (Bu yazı Huzurun Kaynağı Aile kitabından alınmıştır. Evlilik ve aile hayatı, çocuk eğitimi konularında emsalsiz bir eser. Arı Sanat Yayınevi)

> Tel: 0 212 - 454 38 21 Faks: 0 212 - 454 38 29




İslamiyet Nedir?

İslamiyet, Allahü tealanın Cebrail ismindeki melek vasıtasıyla Sevgili Peygamberimiz Muhammed Aleyhisselama gönderdiği, insanların dünyada ve ahirette rahat ve mesut olmalarını sağlayan usul ve kaidelerdir.
İslamiyet, Miladın 610 senesinde Mekke de Muhammed Aleyhisselama Allahü teala tarafından gönderilmeye başlanmış, bu vahiyler yaklaşık 23 sene sürmüştür. İslam dini bütün zamanlara, mekanlara ve bütün insanlara gönderilmiştir. İslamiyet bir ırkın, bir sınıfın ve zümrenin dini değildir. O, bütün toplumların ve milletlerin dinidir. İslam dininde peygamber aleyhisselam tıpkı bizim gibi bir insandır. Allahü teala onu, kendi emirlerini bütün insanlara bildirmek için seçmiştir.
İslamiyet, insanlardan ilk önce iman etmelerini ister. İman, Muhammed aleyhisselamın Allahü tealadan bildirdiklerini kalp ile kabul etmek, dil ile söylemektir. İslamiyete ilk giriş Kelime-i Şehadeti söylemek ve manasına inanmakla olur. Kelime-i Şehadeti söylemek ve manasına inanmakla olur. Kelime-i Şehadet: Eşhedü en Lâ İlahe İllallah ve eşhedü enne Muhammeden abdühü ve Resûlüh sözüdür. Manası, yerde ve gökte Allahtan başka ibadet edilmeye hakkı olan ve tapınılmaya layık hiçbir varlık yoktur. Hakiki mabud İbadet edilmesi gereken Allahü tealadır, demektir. Böyle inanan kimse, mümin ve müslümandır. Müslüman olmak için Kelime-i Şehadeti bir din görevlisinin yanında okumak müslüman olacak kimseye yardımcı olması içindir.


İslamiyet ve imanın şartları

İmanın şartları altıdır: Kelime-i şahadeti söyleyip, manasına inanan kimsenin, şu altı esası da öğrenip inanması gerekir. Bunlar: Allahü tealaya, Meleklerine, Kitaplarına, Peygamberlerine, Ahiret gününe, Kaza ve Kadere yani, hayrın ve şerrin Allahü tealadan geldiğine inanmaktır.
Bu imanın, Ehl-i sünnet vel-cemaat itikadına uygun olması lazımdır. Bu itikat, Peygamber efendimizin, Eshabına bildirdiği itikattır. Böyle inananlara (Ehl-i Sünnet) veya kısaca (Sünni) denir. Ehl-i sünnetin itikadda iki imamı vardır. Bunlar, İmam-ı Maturidi ile İmam-ı Eşaridir. Yapılacak işve ibadetlerde ise dört imamı vardır. Bunlar da Hanefi, Maliki, Şafii ve Hanbeli mezheplerinin imamlarıdır.
Bu mezheplere ve İmamlara tabi olmayan kimseler Ehl-i sünnet değildirler. Ehl-i sünnet itikadında olmayan müslümanlara (Ehl-i Bid’at) veya (Sapık) denir. Bunlar (72) fırka olup, küfre sebep olan bir inanışın içine düşmedikçe yine mümin ve müslümandırlar.
İslamın şartları beşdir: Müslümanlara farz olan, muhakkak yapılması gereken beş esas vazife vardır. Bunlar da, tek Allah'a ve O'nun peygamberi ve kulu olan Hazret-i Muhammed'e inanmak, namaz kılmak, zekat vermek, Ramazan ayında oruç tutmak ve Hacca gitmektir.