hasg.jpg

BİRİNCİ SAYFA
İKİNCİ SAYFA
BABA SAYFA
BİLGİ REYONU
BİRİNCİ BİLGİ SAYFASI
İKİNCİ BİLGİ SAYFASI
E-TiCARET BiLGiLERi
e-ticaret SANAL MAĞAZASI NASIL AÇILIR.
SANAL MAĞAZA REKLAMI
BiZE YAZI YAZIN
SİZİN YAZILARINIZ
TEMMUZ SAYFASI
ÜRÜN RESİMLERİ
FERAHLATAN RESiMLER
DOST SiTELER
KÖŞE YAZILARI
MAKALELER
DİN NEDİR
MAKALELER 3
KAZA NAMAZI NASIL KILINIR
HOCAMIZ BUYURDULAR Kİ
ANA SAYFAM DI

MAKALELER


yönetiYORUM
Muhsin Abay
muhsin.abay@tg.com.tr



İrtica sorusuna cevap aranıyor!

05 Haziran 2006 Pazartesi
24 Mayıs tarihli makalemiz üzerine Türkiye Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı Sn. Mustafa Başoğlu aşağıdaki yazıyı göndermiş. Milletinin refahını isteyen, çalışkan ve soruşturan, umur görmüş bir insanın duygu ve inkisarını dile getiriyor. Her aydının ilgileneceği bu yazıyı sizinle paylaşıyorum.Sayın Abay,İrtica ve Yel Değirmeleriyle Savaş başlıklı yazınız üzerine size düşüncelerimi iletmek istiyorum.
Yazınızda irtica geliyor, laiklik elden gidiyor söylemleri sosyal bir kirlenme halini aldı değerlendirmenize, gönülden katılıyorum. Son olarak sayın Cumhurbaşkanının İstanbul Harp Akademilerinde yaptığı konuşma, zaman zaman yüksek yargı organları başkanlarının değişik vesilelerle yaptıkları konuşmalar, bazı Üniversite rektörlerinin Üniversite açılışında ya da bir vesile bularak yaptıkları açıklamalarla, irticanın büyük bir tehlike olduğu, ülkeyi sarmaya ve ele geçirmeye çalıştığı, laikliği ortadan kaldırmak istediği biçimindeki iddialar ileri sürülmektedir.
Ben bu iddiaların doğruluğunu öğrenebilmek ve teşkilatıma, temsil ettiğim işçilere (üyelerime) bunları anlatabilmek için, Sayın Cumhurbaşkanlığından, Sayın Başbakanlıktan, Sayın Genelkurmay Başkanlığından, Sayın Adalet Bakanlığı ve İçişleri Bakanlığından, Sayın Yargıtay Başkanı, Cumhuriyet Başsavcı ve Danıştay Başkanlıklarından yazılı başvuruda bulunarak, kanundaki bilgi edinme hakkımı kullanıp, irtica ile ilgili olarak, bilgi verilmesi talebinde bulundum.
4982 sayılı bilgi edinme kanunu gereğince, bilgi edinme hakkımı kullanmak istedim. Başvuruda bulunduğum resmi makamlardan, bugüne kadar irtica ile ilgili bir bilgi alamadım.
Bazı makamlar bana verdikleri cevapta, bilgi veremeyeceklerini, istediğim takdirde bu konuyu uzlaştırma kuruluna götürebileceğimi, bazı makamların ise yazılarıma hiç cevap vermediklerini görmekten son derece üzüldüm.
Devlet; sır sayılmayan, ekonomik gelişmelerle hiçbir ilgisi olmayan, buna karşı irtica ile ilgili yapılan her açıklamada toplumda büyük yankılar ve rahatsızlıklar meydana getiren, irtica konusunun, bir vatandaş ve bir sivil toplum başkanı, 1977-80 dönemi milletvekili, 1994-98 dönemi Cumhurbaşkanı baş danışmanı, 1987-92 dönemi Türk-İş genel eğitim sekreterliği yapan bir insan olarak, bu konuda bilgi edinmek isteğimin karşılıksız bırakılmasının, doğru bir davranış olmadığını düşünüyorum.
Cevap vermeyen makamlara, bu durumu yeniden hatırlatarak, isteğimin yerine getirilmesini tekrarladım. Cevap vermekten kaçınan, ya da vermek istemeyen bakanlara, bana verdikleri yazılı düşüncelere katılmadığımı belirterek yeniden başvuruda bulundum.
İrtica konusunu sizin gibi değerli düşünürlerimizin köşe yazılarında dile getirmelerini ve sürekli olarak İslâm dini ile irtica arasında bağlantı kurulduğunu, bunun doğru olmadığını, ilerlemeyi emreden İslâm dinini, gerici, geriye dönük bir din gibi göstermenin, her şeyden önce İslâma iftira olduğunu dile getirmenin, yararlı olacağına inanıyorum.
İrticadan şikâyetçi olanların, bunun ne olduğunu insanlarımıza devletimize ve milletimize nasıl zarar verdiğini açıklamaları gerektiğine inanıyor, bu konuya verdiğiniz önemden dolayı teşekkür ederek, hayırlı hizmetlerinizde başarılarınızın devamını Yüce Allah'tan diliyorum.
Mustafa Başoğlu, Türkiye Sağlık-İş Sendikası Genel Başkanı...

SOYKIRIM YALANI

Tolstoy ?Çocuklarınıza bir dünya mı yoksa dünyalık mı bırakmak istiyorsunuz?? sorusuyla, dünya ile dünyalık arasındaki uçurum farkını ortaya koyar.
Bu yüzden gelecek nesillere bir dünya bırakan iki yazar ve iki kitaptan sözetmek istiyorum.
Birinci kitap; Bilge Oğuz Yayınları arasında çıkan ve Türkiye Gazetesi?nde beş metrekarelik sıcacık bir atmosferde birlikte üç yıl çalıştığım Hüdavendigar Onur?un titizlikle hazırladığı; Ermeni Portreleri...
Yazar Hüdavendigar Onur kitabın önsözünde diyor ki;
-Fransız ihtilalinin etkisiyle millet olma bilincine yönelen Ermeniler, doğu dünyasına yeni bir şekil vermek isteyen batılı kurmaylar tarafından çok iyi yönlendirilmiştir. Bunlar, Ermenilerle ilgili efsanevi bir tarih uydururken, yüzyıllarca birlikte yaşadıkları Türk milletine ihanet etmeleri için Ermeni çetelerini organize etmişler ve yüz binlerce insanın ölümüne, perişan olmasına sebep olmuşlardır...
Kitapta, Osmanlı?dan bugüne kadar mesleklerinde zirvelere kadar çıkan binlerce Ermeni portresinin hayat hikayelerini okuduğunuzda kendinize ve dünyaya şu soruyu sormadan geçemiyorsunuz;
-Acaba soykırım yalanını uyduran dünya, Ermenistan?da kaç tane Türk gazeteci, yazar, doktor, müzisyen, aktör gösterebilir?
Eğer iddia edildiği gibi bir soykırım olsaydı binlerce Ermeni bu ülkede gazeteci, yazar, müzisyen, iş adamı, politikacı ve aktör olabilir miydi?
***
İkinci kitap ise Kültür Sanat Yayınları?ndan Süleyman Yeşilyurt?un kaleme aldığı Ermeni-Yahudi Rum Asıllı Milletvekilleri.
?Bu milletvekilleri?ni milletimizin insanlarına tanıtmak, hiçbir zaman bölücülük işareti olmadığı gibi; insan hakları diyerek ülkemizin aleyhinde propaganda yapan salon sosyalistleri artık bundan böyle sahte ezilmişlik gösterilerinde bulunamayacaklardır inancındayım? diyen yazar Süleyman Yeşilyurt?un çalışması da adeta gelecek nesillere bir belgesel niteliğinde hazırlanmış bir eser...

21 Aralık 2005

Profesör Ramazan Ayvallı
ALTIN KASADAKİ ALTIN NASİHATLER

Her birini bir âlimin söylediği, 23 adet hikmetli söz şunlardır:
1- Kendinizi biliniz, ilim ve iyi edep öğrenmeyi arzû ediniz. Malı, ilimden yüksek tutmayınız. Âhiret için azık toplayınız. Âhireti dünyaya satmayınız. Söylenmiyecek sözleri söylemeyiniz. Aranmakla bulunmayacak şeyi aramayınız.

2- Hikmet sahiplerinin nasîhatlarını hakîr görmeyiniz. İşlerde acele etmeyiniz. İşleri vaktinde yapınız. İşleri bilene emrediniz. Zararlı işlerden sakınınız. İşlerin önüne ve arkasına dikkat ediniz. Akıllılarla istişâre ediniz. Tecrübe edilmişi tecrübe etmeyiniz. İhtiyârların sözlerine önem veriniz.

3- Herkes, sizi takvânız ve iyilikleriniz ile tanısın. Kanâati zenginlik biliniz. Sağlığın kadrini biliniz. Kimsenin üzüntüsü ve elemi ile sevinmeyiniz.

4- Dert ve belâ sâhiplerinden ibret alınız. Yerinde hâsıl olan zararın, yersiz hâsıl olan menfaatten iyi olduğunu biliniz. İnsanlara her zaman müdârâ ediniz, dîniniz için dünyâlık veriniz. Her nerede müdârâ lâzım olursa sertleşmeyiniz. Dost ve düşmânla barışta bulununuz.

5- İşleriniz, kendi gücünüzü aşmasın. İnsanlardan ihsânı esirgemeyiniz. Elinizi ve dilinizi kollayınız. Lâyık olmayan işlerden uzak kalınız.

6- Kötü komşudan, fenâ arkadaştan sakınınız. Arkadaşsız yola çıkmayınız. Kötü kimselerle ve aslı belli olmayanlarla yolculuk yapmayınız.

7- Çorak yere tohum ekmeyiniz. Herkesin gözü önünde def'-i hâcet etmeyiniz. Sonradan görmüşlerden borç istemeyiniz, onlara borç yapmayınız. Aslı belli olmayanlardan kız istemeyiniz. Kıymetsiz insanlarla oturmayınız. Allah'tan korkmayandan korkunuz.

8- Malı, kendinize fedâ ediniz. Ahmak, sarhoş ve deliye nasîhat etmeyiniz. Nasîhatı anlayana yapınız. Nasîhatınızı kıymetli tutunuz. Elinizin altındakilere merhamet ediniz. Kimsenin ekmeğine göz dikmeyiniz.

9- Açların yanında yemek yemeyiniz. Ekmeğinizi açlardan esirgemeyiniz. Çocuklar ve kadınlara karşı tedbirli olunuz. Yabancı kadını evinize uğratmayınız. Dünya ni'meti ile kibirlenmeyiniz. Kötü kadınların hîlelerinden emin olmayınız.

10- Kimsenin evinin işine karışmayınız. Yabancı kimselere evinizin yolunu göstermeyiniz. Karı-koca arasında aracı olmayınız. Başkasının bir şeyine sâhibinden fazla şefkatli olunuz.

11- Kibirli insanlardan korkunuz. Devlet adamlarına düşmanlık etmeyiniz. Kadın ve erkek hiç kimseye zulüm etmeyiniz.

12- Ana ve baba hakkını gözetiniz. Akrabalarınızdan kesilmeyiniz. İnsanlarla olan ahdi muhafaza ediniz. Ahdinizi yerine getiriniz. Da'vetsiz kimseye misâfir gitmeyiniz. Misâfirinizi kıymetli tutunuz. Eğer bir kimse size muhtâç olursa, kudretiniz dahilinde ihtiyâcını yerine getirmeye çalışınız.

13- Bilgide ileri olanları büyük tutunuz. İlim öğretmeyi ayıp tutanları insan saymayınız. İnsanın selâmetinin, lisanına dikkatte olduğunu biliniz. Lâyık olmayan sözü söylemeyiniz.

14- Fenâ söz söylemeyi âdet etmeyiniz. Lâyık olmayan söze kulak vermeyiniz. Hükümdarların gıybetini yapmayınız. Sözden anlamayana söz söylemeyiniz. Her ne ki lisanen söyledinizse, o işi yapınız.

15- İyilerin ziyâretine rağbet gösteriniz. Salâh sahipleri ile sohbet ediniz. Ölüleri iyilikle yâd ediniz. Dosta ve düşmana nasîhattan geri kalmayınız. Ölen babanızın vasiyetini yerine getiriniz. İlim tahsiline hırslı olunuz. İlimsiz bir iş işlemeyiniz.

16- Herkesin sözüne emin olmayınız. Güzel sözleri herkese işittiriniz. Doğru ya da yalan yere yemîn etmeyiniz. Dünyadan fazla âhiret dostu olunuz. Yetimin malına göz dikmeyiniz. Gençlikte, ihtiyarlıktan endişe ediniz. İhtiyarlık ihtiyaçlarını gençlikte hazırlayınız.

17- Kış hazırlığını yazın yapınız. Bugünün işini yarına bırakmayınız. Mütehassısı söylemedikçe şunun bunun sözü ile kan aldırmayınız.

18- Cömertliği âdet ediniz. Bencillikten uzak olunuz. Ehil olmayanların sohbetinde bulunmayınız. Hâcetinizi cömertlerden isteyiniz. Borçluları sıkıştırmayınız. Dostlarınızı hatâlarından dolayı îkaz ediniz.

19- Evlâtlarınıza hüner ve sanat öğretiniz. Hâlinizi dosttan ve düşmandan saklı tutunuz. Gizli söyleşilen yerleri dinlemeyiniz.

20- Emîrlerin huzurunda gözlerinizi muhâfaza ediniz. Sözlerinizi ölçülü söyleyiniz.

21- Ni'met ve bolluk zamanında dostlarınızı anınız. Düşmanı küçümsemeyiniz. Düşmanın dost görünmesinden endişe ediniz.

22- Emniyet zamanında daha çok korkunuz. Belâ vaktinde sabrediniz. Darlıkta genişlik zamanını hatırlayınız. Genişlikte darlık zamanını düşününüz. Vaatlerinize vefâ gösteriniz. Ümitlileri ümitsiz etmeyiniz. Bir görüşte kimseye aldanmayınız. Başkalarının aybını araştırmayınız.

23- Kendi yükünüzü başkasına yüklemeyiniz. Fenâ huyluları dost edinmeyiniz. Hak sözü yerden gökten üstün tutunuz. Cenâb-ı Hakka rücû etmeyi en güzel amel biliniz.

Bu nasihatlerden, biz de istifâde etmeyi temennî ediyoruz.

GOOGLE
Türkiye

MEDENİCE YAZILAR

Sigorta Brokeri İle Çalışmak Ne Kazandırır?

Sigorta brokerleri sizi temsil eder.
Sigorta brokerleri, müşterilerinin temsilcisidir. Müşterilerinden aldıkları yetki belgesiyle, müşterilerinin ihtiyaç duydukları içerikte sigorta poliçesini en az 3 sigorta şirketinden temin etmekle ve müşterilerinin nihai kararı vermelerinde onları yönlendirmekle görevlidir.


Sigorta brokerliği uzmanlık gerektirir.
Sigorta brokerleri, faaliyete başlamak için T.C. Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Sigortacılık Genel Müdürlüğünden sigorta brokerliği ruhsatı almak zorundadır. Ruhsat talebinde bulunmak için sağlanması gereken şartlardan biri de, şirketin kurucu ortaklarının en az 8 yıl sigorta sektöründe çalışmış olmalarını belgeleme gerekliliğidir. Ülkemizde sadece 20 sigorta brokeri vardır.

Sigorta brokerliği güçlü mali yapı gerektirir.
Sigorta brokerlerinin faaliyete başlamaları için, asgari ödenmiş sermayelerinin 20 bin YTL olması, faaliyet gösterecekleri her alan için (hayat dışı, hayat ve reasürans brokerliği) ise ilave 10 bin YTL sermaye koymaları gerekmektedir. Örneğin broker üç alanda da faaliyet gösterecekse ödenmiş sermayesinin en az 50 bin YTL olması gerekmektedir.

Sigorta brokerleri tüm sigorta şirketleri ile çalışabilir.
Sigorta brokerleri, istedikleri sayıda sigorta şirketiyle işbirliği yapabilir. Gerekli gördükleri takdirde tüm sigorta şirketleriyle de çalışabilir.

Sigorta brokerleri, T.C.Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Teftiş Kurulu tarafından denetlenir.
Sigorta brokerleri, T.C.Başbakanlık Hazine Müsteşarlığı Teftiş Kurulu tarafından belli dönemlerde teftişe tabi tutulur ve 7397 sayılı Sigorta Murakebe Kanununun 37. maddesine dayalı "Sigorta ve Reasürans Brokerleri Yönetmeliği" ne uygun faaliyet gösterip göstermedikleri söz konusu kurul tarafından denetlenir.

Sigorta brokerleri bağımsızdır.
Sigorta brokerleri, temsil ettikleri müşterilerinin sigorta poliçelerini sigorta şirketlerine dağıtırken yönetmelikte şart koşulan "brokerlerin, yıl sonu itibariyle bir sigorta veya reasürans şirketine sağlayacakları prim hasılatı toplam prim hasılatının %50'sini aşamaz" maddesine sadık kalmak zorundadır. Böylece hiçbir sigorta brokeri hiçbir sigorta şirketiyle ağırlıklı oranda çalışamaz.


Çınaraltı
İsmail Yağcı
ismail.yagci@tg.com.tr

Bir okuyucumdan, İstanbul'un Fatih ilçesinde bulunan Sultan Selim Camii ile ilgili bir mail aldım. Maili kısaltarak sütunlarıma aktardım. Okuyucumun ismi bende mahfuzdur.
Daha önce de, bazı seyircilerimden aynı caminin şadırvanı, iç ve dış avlusu, türbe ile caminin son durumu ile ilgili çok telefon ve mektup almıştım.
Vakıflar Genel Müdürü Sayın Yusuf Bayezit Beye, bu konuyu Ağustos 2005 te, telefonla aktarmıştım. Kendileri de, bu türbe ve caminin onarımı için, bir kamu kurumunca Vakıflardan yetki istendiğini, bu yetkinin verildiğini, aradan iki sene geçtiği halde hiçbir şey yapılmadığını ve Vakıflar olarak bu yetkiyi kaldırdıklarını ve onarım için gerekli ihaleyi yaptıklarını söylemişti.
Şu anda Şubat 2006 gelip çattı. Vakıflar Genel Müdürlüğümüzün, kısa zamanda bu işin üstesinden geleceğine inancım devam etmektedir. İşte bana gönderilen okuyucu mektubu:
Geçenlerde Yavuz Sultan Selim Hanın kabrini ve camiini ziyaret etmek İstedim. Fakat nelere şahit oldum anlatmak zor. Ne kadar üzüldüğümü anlatamam.
Bilmem yakın zamanda oralara hiç uğradınız mı? Öncelikle girişten itibaren caminin durumu içler acısı. Zemin mahvolmuş bir vaziyette. Duvarlar artık ‘bizden bu kadar’ der gibi. Hele şadırvan artık yok gibi. Üst kısmı tamamen yıkılmış, abdest alma yerleri yine perişan vaziyette. Şadırvan demeye bin şahit lazım. İç avlu virane gibi.
Caminin içine girince yine öyle ilgi ve alakasızlıklar var ki anlatamam. Kubbe sanki yıkılma vaziyetinde, çatlaklar çökme sinyalleri veriyor.
Malumunuzdur rahmetli Yavuz Sultan Selim Han; Çaldıran, Mercidabık ve Ridaniye Zaferlerinin sahibi, yani Mısır Fatihi’dir. Bu büyük hükümdarın kabrini de ziyaret etmek istedim.
Fakat ne mümkün kabre ulaşmak; ne mümkün paslanmış kilitleri aşıp da sandukanın başına varmak? Tabii ki kilitler o mübareğin ruhuna okumama engel değildi. Ayak ucuna varabilsem ne olurdu?
Efendim oraların vaziyetini anlamak ve anlatmak için resimlemek daha güzel olurdu, ama o gün öyle bir şansım olmadı
İstanbul'un göbeğinde en gözde semtlerinden olan, Fatih'te o güzel Haliçe ve Boğaza kuş bakışı olan ve tarihi İstanbul'un Yedi tepesinden 5 incisi olan bu mekanda, böyle görüntülerin olması ne kadar acıydı.
Bu terk edilmişlik görüntülerini Fatih Camiinde göremezsiniz. Komşusu Sultan Selim Camiine bu ihmal neden reva görülüyor? Kanuni Sultan Süleyman Hanın yaptırdığı Osmanlı devletinin iki büyük hükümdarının kabrinin bulunduğu türbe, yanındaki cami ve külliyenin diğer unsurları kurtarılamaz mı?
Eğer bu işi Anıtlar Kurulu yapamıyorsa eminim belediyeler ve sivil toplum kuruluşları bunu pekala ve severek yaparlar. Hayırseverlere fırsat ve izin verilirse bu ecdat yadigârları da kurtulur diye düşünüyorum.
Bu cami benim rastlayıp gördüğüm. Belki bunun gibi daha nice tarihî kıymetlerimiz zayi olup gitmekte. Sizin bu konulardaki gayretlerinizi TGRT televizyonundaki sabahları 09:30da yayınlanan, Tarihin Belgeseli programınızdan görüyorum ve biliyorum.
Bundan cesaret alarak size yazdım. Umarım yazılarınızda bunlara da değinirsiniz. Ne olur bu güzel vatanı bize miras bırakanların hatıralarına sahip çıkalım.
Bir okuyucunuz...



Bir köşe yazarına yazılan yazı

Çanakkale Destanı

''Şu Boğaz harbi nedir?/Var mı ki dünyada eşi?/En kesif orduların yükleniyor dördü beşi/Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya/Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya/Ne hayasızca tahaşşüt ki ufuklar kapalı/Nerede, gösterdiği vahşetle bu bir Avrupalı''... Mehmet Akif Ersoy'un, yazıldığı tarihten bu güne kadar bütün nesillere Çanakkale Savaşı'nın heyecanını yaşatan bu şiiri, bir milletin kaderini değiştiren destanını anlatıyor. Yarın, Birinci Dünya Savaşı içinde ayrı bir özelliği olan, tarihin kaderini değiştiren, yaşamak hakkına şerefi ile ulaşan bir milletin kahramanlık destanının yazıldığı tarihin, Çanakkale Deniz Zaferi'nin 91. yıldönümü... İngiliz ve Fransız ortak saldırılarına karşı savaşılan bu cephede cereyan eden muharebeler denizden ve karadan olmak üzere yaklaşık bir yıl sürdü. Çok şiddetli çarpışmalar oldu, Türkler canları pahasına büyük bir zafer kazandı. Çanakkale Savaşları'nda 18 Mart Deniz Zaferi'nin ise önemli bir yeri bulunuyor. 18 Mart, yersiz bir gururun Karanlık Liman'da boğuluşunun tarihlere kaydedildiği gün oldu. Türk denizcilerinin ve topçularının hedefini şaşmayan çelik yumruğu, bu zaferin kazanılmasında başlıca rolü oynadı.
Türkiye'nin geleceğini etkileyen Çanakkale Savaşları'nda elde edilen zafer, Türk Tarihinin yanı sıra Dünya Tarihi'nde de önemli bir yere sahip oldu..

-HASTA ADAM-
Peki bu zafer nasıl kazanıldı? 1914'lü yıllarda Osmanlı, yorgun ve halsizdi, Avrupalılar'ın deyimiyle ''hasta adamdı''. Birinci Dünya Savaşı'na girecek durumda değildi. Yeni çıktığı Balkan Savaşı'nın yaralarını saracak zaman bile bulamamıştı.

-HÜKÜMETİN DURUMU-
Siyasal durum ise tam bir karmaşa idi. İttihat ve Terakki Cemiyeti'ne bağlı olan Genç Türkler, 1909'da padişahı tahtan indirerek pek çok çevrede özellikle aydın çevrede tam bir destek kazanmıştı. Ancak, 5 yıllık savaş ve iç bunalımlar gereğinden de fazlaydı. İmparatorluğun derme-çatma hükümeti bir başka hükümeti iş başına getirerek kuvvetlenmek, durumu düzeltmek imkanı kaçırmış, Genç Türkler'in enerjileri ise kendi başlarını kurtarmanın umutsuz ve yalın mücadelesinde tükenmişti. Artık ne demokratik seçimlerden, ne özgürlükten, ne bütün ırkların eşitliğinden ne de hilal altında birleşmeden bahseden yoktu. Mali yönden hükümet iflas etmiş


devlet yönetimi çürümüş hazinesi tamtakır olmuştu. Bir yıl öncesinden beri Alman askeri Türk ordusunda geniş ıslahat yapmış, fakat Balkanlar'daki yenilgiler büyük zarar getirmişti. Bir çok bölgelerde asker aylardan beri maaşını alamamış, orduda moral kalmamıştı. Donanma da mutsuz ve demode bir haldeydi. Çanakkale'deki Garnizon perişandı. Silahları ise çağdışı idi.

OSMANLI'NIN SAVAŞA GİRİŞİ-
Dünya Savaşı kapıdayken Osmanlı devleti çöküşüne zemin hazırlayacak bu savaşa girmek üzereydi. Her ne kadar Osmanlı yönetimi ve özellikle savaşa taraftar olmayan Sadrazam Halim Paşa, Maliye Nazırı Cavid Bey ve diğer üyeleri yapılan anlaşmanın savunma amaçlı olduğunu iddia etseler de Almanya, hemen ertesi günü Osmanlı'ya savaşa girme zemini hazırlamaya başladı.

MUSTAFA KEMAL TARİH SAHNESİNDE...-
Bu sıralarda Enver Paşa, Mustafa Kemal'i Sofya'ya Türk Elçiliği'ne ataşelik görevine göndererek oradan uzaklaştırdı. Çünkü Mustafa Kemal, Osmanlı'nın henüz savaşa girecek durumda olduğuna inanmıyordu. Bunun için henüz erken olduğunu düşünüyor, ayrıca Almanlar'a da güvenmiyordu. Mustafa Kemal, savaşın başladığını öğrenince Sofya'dan telgrafla aktif hizmete verilmesini istedi, ancak Alman aleyhtarı olduğu için kabul edilmedi. Kendisine haber gönderildiği zaman o zaten kendiliğinden işi bırakarak Anadolu'ya dönmeye hazırlanıyordu.
Çanakkale savaşlarında kendisini ispat eden Mustafa Kemal Paşa daha sonraki yıllara damgasını vurarak bir milletin kaderini değiştirmiştir…..
Burada size ve hele sizin gibi kendisini ispat etmiş bir tarihçiye bunları yazarak ukelalık etmek hatırımdan geçmedi.
Fakat hep cesaretsiz ve hep kaygılı yazılarınız bizi üzüyor. Size hak veriyorum. Fakat Türk milletinin neleri ne yokluklarda başardığını da hatırlatıp bize şevk vermenizi de bekliyoruz.


Rahim Er

rahimer.gif

Türkiye tam birlik içinde

19 Temmuz 2006 Çarşamba
Türkiye, Kuzey Irak'a girsin mi girmesin mi? Veya şöyle de denebilir: TSK, Kuzey Irak'a girerek Kandil Dağını vursun mu? İsrailin Filistin ve Lübnanı haritadan silme harekâtını başlattığı ân doğu ve güneydoğu vilayetlerimizde kitleler halinde askerlerimiz katledilmeye başlandı. Hemen söyleyelim, hadise, önce Büyük Kürdistan, sonra Büyük Ermenistan meselesidir. Kürtler, aldatılmakta. Hedef, nihaî olarak Büyük İsrail ve Büyük Ermenistandır.
Türkiye, sivil ve askeriyle bu niyetin farkında. Muhalefet partilerinin dünkü açıklamaları memnuniyet vericidir. DYP Genel Başkanı Mehmet Ağarın muhalefetimiz Haburda biter ölçüsü alkışa layıktır. Anavatan lideri Erkan Mumcu ve CHP de hükumete samimi destek vermektedirler. Aynı şekilde MHP lideri Devlet Bahçelinin Filistin ve Lübnanı sadece seyreden BM için söyledikleri altı imzalanacak cinstendir. Destek konusunda sıra medyada. Onun da eksiksiz destek olacağına kimsenin şüphesi bulunmasın. ABD Başkanı Bush, İsrail için kendini müdafaa hakkı var diyor. Sıra Türkiyeye gelince eveleme-geveleme-oyalama yoluna gidiyorlar. Yahudi askeri ölmesin, fakat Mehmetçik ölsün. Bunun kabulü mümkün değildir. Bıçak kemiğe dayanmış, birkaç milim de kemiği kesmiştir. Ankara, Türk hükümetleri en son olarak da Erdoğan Hükümeti, çok sabır gösterdiler.
Ne var ki problemin başka ihtimallerini de görmek zorundayız. Binlerce mil öteden gelip Irakı ele geçirmiş Washington, sınır ötesi operasyonumuzu asla tasvip etmiyor. Dün Amerikan elçisi Ross Wilson, millî politikamıza karışma pahasına bunu dile getirdi. Tabiî başbakan sayın Tayyip Erdoğandan hak ettiği cevabı aldı. Peki bu çekişmenin sonu nereye varır? Şunu sürpriz olarak görmeyiniz. ABD yarın Kuzey Irak için uçuş yasağı koyabilir. Eğer bu yapılır da kırmızı hat hayıflanmasını bir kere daha yaşarsak fena olur. Hükümet ayakta zor durur. Haysiyetimiz beş paralık hale gelir. Türkiye Cumhuriyeti Devleti, bu noktada taviz vermeyecektir. Olayın şuurunda. Dost dostluğunu ve yerini bilmeli. Düşmanla ittifak eden stratejik ortaklık olur mu?
Kuzey Irak'a gireceğiz fakat karşımıza kimler çıkacağı da belli.
PKKlılar, Peşmergeler ve işgalciler.
ABD, Türk öfkesini bu noktaya sürüklememeli.
Yoksa zaten her şey bu maksatla mı planlanmakta?