prof.dr._cahit__zen.jpg
GEMİÇ KÖYÜ
12/29/2010 - Gemiç Köyünde Doğmuş Bir Şahsiyet: Pr. Dr. H. Cahit Özen
Kategori: Gemiç Köyünden Başarılı İnsanlar.
Prof. Dr.Hüseyin Cahit ÖZEN
Adli Tıp Reisi
1914-2001
Kısa Biyografisi
Hüseyin Cahit Özen Bursa, Organgazi İlçesi Gemiç Köyünde doğmuştur. Babası Ahmet Özen reçber, annesi Emine Penbe ev hanımıdır.
1927 yılında Gemlik İlkokulundan,
1934 yılında Bursa Lisesinden,
1940 yılında Istanbul Tıp Fakültesinden mezun olmuştur.
1940-1942 yılları arasında Çatalca'da tabip teğmen olarak askerlik görevini yapmıştır.
1942-1947 yılları arasında Ankara Numune Hastanesinde önce patolojik anatomi daha sonra da sinir ve akıl hastalıkları asistanlığı yapmış, her iki tıp dalında uzman olmuştur.
1945 yılında kısa bir süre için tekrar askere alınmış ve aynı yıl tabip üsteğmen olarak terhis edilmiştir. Ankara Numune Hastanesinde Patoloji anatomi labratuvarı mütehassıs yardımcısı ve ek görevle Ankara Belediye Hastanesi Şöför Sağlık Muayenesi Kurulunda sinir ve akıl hastalıkları uzman üyesi olarak çalışmıştır.
Bu Numune ve Cebeciye ilk geçiş döneminde 1946-1955 döneminde, Adli Tıp Enstitüsünde 1946 da Adli Tıp Doçenti olan Patolog ve Nörolog Cahit Özenin büyük katkıları olmuştur. 1947 de Dr. Cahit Özen doçent olmuştur.Patalog,Nörolog Doç.Dr. Hüseyin Cahit Özen’in,her iki uzmanlığı adli tıbba yakın dallar olarak kabul edilmiş ve Ankara'da açılan adli tıp doçentlik sınavına girmiştir. 1948 yılında Ankara Tıp Fakültesi Adli Tıp doçentliğine atanmıştır.
1950 yılında Ankara Tıp Fakültesi tarafından altı ay süre ile Londra Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsüne gönderilmiş, önce Londra Guy's Hospital'da daha sonra Edinburgh Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsünde çalışmıştır. Dönüşte iki ay süre ile Paris Tıp Fakültesi Adli Tıp Enstitüsüne devam etmiştir. Ankara Hukuk Fakültesinde Adli Tıp dersleri de vermiştir.
1952 de Adli Tıp Kitabının birinci baskısını yapan Prof. Dr. Cahit Özen Ankara Hukuk Fakultesinden ayrılarak İstanbul Tıp Fakültesine geçmiştir.
1953 yılının 10 Kasımında tarihi bir olaya tanıklık yapmış, Atatürk'ün naaşının Anıt Kabir'e taşınması için Etnografya müzesindeki tabutun açılmasında ve Anıt Kabir'e defnedilmesinde görevli olarak hazır bulunmuştur. Bu görevi sırasında bir hatırasını aşağıda yazıyorum.
Tabuta konulacak mektup
Salondaki herkes Atatürk'ü tek tek gördükten sonra naaş, tekrar solüsyonla ıslatıldı. Ata'nın başı pamuklarla örtüldü ve vücudu beyaz kefenle sarıldı. Bu sırada bir komiser, orada görevli adli tıp doçenti Dr. Cahit Özen'in yanına yaklaşıp avucunda taşıdığı bir kâğıdı gösterdi ve şöyle dedi: "Bu kâğıdı, Atatürk'ün hemşiresi Makbule Hanım gönderdi. Kefenin içine Atatürk'ün göğsü üstüne konmasını istiyor."
Doç. Özen, kâğıda bir göz attı. Eski Türkçe bir şeyler yazılıydı. "Böyle bir kâğıdı Atatürk kabul etmez. Bize kızar, darılır" dedi.
1954 yılında Adli Tıp Profesörlüğüne yükseltilmiştir.
1955 yılında Adalet Bakanlığı Adli Tıp Müessesesi ve Meclis Başkanlığına tayin olunarak 1969 yılına kadar bu görevde kalmıştır.
1969 yılında Istanbul Tıp Fakültesi Adli Tıp Kürsü Profesörlüğüne seçilmiştir.
1971 yılında itibaren ayrıca Istanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesinde de adli tıp dersleri vermeye başlamıştır.
1976-1978 yılları arasında haftada bir gün olmak üzere Bursa Tıp Fakültesinde Adli Tıp derseleri vermiştir.1977 yılında Istanbul Tıp Fakültesi Tıp Tarihi ve Deontoloji Kürsü Başkanlığına vekaleten tayin olunmuş ve Adli Tıp Kürsüsü Başkanlığı ile birlikte iki yıl süre ile bu ek görevi de sürdürmüştür.
Prof Dr. Hüseyin Cahit Özen emekli olduktan kısa bir süre sonra sözleşmeli personel statüsü ile yıllarca Cerrahpaşa'daki yeni binasına taşınan Adli Tıp Kurumunda 1. İhtisas Meclisi Başkanlığı yapmıştır.
Daha sonra yaş haddinden emekliye ayrılan Prof. Dr. Cahit Özen 03 Ocak 2001 tarihinde hayata gözlerini kapamıştır.
Savaş Ay'ın 10 Kasım 2004 Tarihli Yazısı
Sabah 2004
Atatürk'e saldıranlara tarih tokadı
Dün bu köşeden Atatürk'ün ölüm saatiyle ilgili dedikoduları ve saçma sapık iddiaları sona erdirecek kanıtları sunmuştum. Bugün yine bir başka saçmalıktan söz edeceğim size. Neymiş öldükten sonra siyah takım elbiseler giydirilerek tabuta konmuşmuş(!)
Bakın tarihçiler ne diyor: "Bu zırvanın irdelemesine hiç girmeden doğrudan, öldükten sonra Atatürk'e neler yapıldığını verelim.
11 Kasım sabahı; gerekli devlet töreni nedeniyle, defin işleminin uzun zaman sonra olabileceği düşüncesiyle hekimler, Atatürk'e tahnit yapılması (vücudun bozulmasını önlemek için ilaçlanması) kararına varırlar. Çünkü cenaze töreni için yabancı konukların gelmesi, gömülecek yerin belirlenmesi ve mezarın hazırlanması zaman alacaktır. Tahnit kararı için yazdıkları 11 Kasım 1938 tarihli raporda:
'Aşağıda imzası bulunan tabipler, Atatürk'ün defin merasimi yapılıncaya kadar naaşın muhafazası için aşağıda yazılan mahlul ile usulü dairesinde Gülhane teşrihi marzi (patolojik anatomi) Profesörü Dr. M. Lütfü Aksu tarafından tahnit yapılmasına karar verilmiş ve bu tahnit derakep (hemen) yapılmıştır' denilir. Kullanılan sıvının birleşimi verilir ve 10 doktorun imzası yer alır.
15 yıl sonra tabut açılınca!..
Tahnit işlemi 11 Kasım öğleden evvel yapılır. Tahnitten sonra yapılan diğer işlemlerin neler olduğunu, yani bu arada, Atatürk düşmanlarının dediği gibi, elbiseler giydirilerek tabuta konup konmadığını sonraya, tabutun açılmasına bırakalım.
Tahnitten sonra tabuta konan naaş, 16 Kasım'dan 18 Kasım gecesine kadar halkın ziyaretine açılır. 19 Kasım'da cenaze namazından sonra Ankara'ya yola çıkarılır. 20 Kasım'da Ankara'da törenle karşılanır ve TBMM önünde katafalka konur. 21 Kasım'da geçici kabir olarak belirlenen Etnoğrafya Müzesi'ne getirilir ve hazırlanan mermer lahdin üzerine konur. Anıtkabir'e defnine kadar 15 sene tabut içinde buradadır. 9 Ekim 1944'te Anıtkabir inşaatına başlanır ve 1953 Kasım ayı başında bitirilir. 10 Kasım 1953'te de Anıtkabir'de mozolenin altındaki özel yerde toprağa verilir. Toprağa verilmeden bir gün önce de İstanbul'da hazırlanan tabut, bir kurul huzurunda açılır.
Kurul Üyeleri:
Adnan Menderes - Başbakan
Refik Koraltan - Meclis Başkanı
Kemal Zeytinoğlu - Bayındırlık Bakanı
Kemal Aygün - Ankara Valisi
Atıf Benderlioğlu - Ankara Belediye Başkanı
Abdulhalik Renda - Meclis eski Başkanı
Naaşın muayenesi için görevliler:
Prof. Dr. Kamile Şevki Mutlu
Doç. Dr. Cahit Özen
Dr. Şeref Yazgan
Salih Kebapçı (Otopsi Teknisyeni)
Bu kurul tabutu, Prof. Dr. Mutlu'nun teknik nezaretinde, 15 yıl sonra açar. Tabutun açılma olayını, hem Mutlu, hem Özen ayrı ayrı yazarlar ve yayımlarlar. Ayrıca kurul tarafından açılma olayı bir raporla tespit edilir. İki tıp adamının yazdıkları, gözledikleri durum yönünden birbirinin aynıdır. Tabutun açılmasından sonra görülenleri anlatabilmek için bazı cümlelerini aktaralım. Aktaralım ki, tabuta elbise ile mi konmuş, yoksa başka şekilde mi konmuş görelim. Bu arada şunu anımsatalım. Atatürk'ün naaşı, ölümünden yaklaşık 24 saat sonra tahnit edilir, tahnit işleminden sonra, şimdi açılmasını anlatacağımız tabuta konur. Arada başka işlem yoktur. Yani elbise giydirildiyse, tabut açılınca bunun görülmesi gerekir."
Sözü, sonradan Adli Tıp Başkanlığı da yapan Prof. Dr. Cahit Özen'e bırakalım:
Yüzü bütün hatlarıyla belliydi
"Etnoğrafya Müzesi holünde mermer bir set üzerine konulmuş bulunan ve gül ağacından yapılmış Atatürk'ün tabutu Prof. Dr. Kamile Mutlu'nun verdiği direktif üzerine vidaları sökülerek açıldı. Tahta tabut içinde madeni bir sanduka bulunuyordu. Sanduka, içinde gaz birikmiş olması olasılığı düşünülerek, önce bir burgu ile delindi. Gaz ve koku çıkmadığı anlaşılınca (madeni) sanduka kısmen açıldı. İçi muhafaza solüsyonu ile ıslatılmış tahta talaşı ile dolu idi. Tahta talaşı sandukanın alt kısmına (ayak kısmına) doğru toplan(dı)... Önce tahta talaş içinde cesedin sarılı bulunduğu muşamba ve sonra beyaz kefen içinde, parafinli sargılarla sarılmış bulunan, Atatürk'ün yüzü göğsüne kadar açıldı. Derisi hafif kahverengi bir hal almıştı.Fakat yüzü gayet iyi ve bütün hatları ile bozulmadan duruyordu.
BU BÖLÜMÜ BÜYÜK HARFLERLE YAZDIM VE BOŞ BIRAKTIM.
GEMİÇLİLERİN YAZACAKLARIYLA DOPDOLU OLACAĞINA İNANIYORUM.
DEDEM HALİT ORHAN
MOLLA MEHMET'İN OĞLUDUR.
MOLLA MEHMET'İN BİR OĞLU DA
DEDEM HALİT ORHAN'IN KARDEŞİ
HAKKI MOLLA'DIR.
YANİ HAKKI HATİPOĞLU
HAKKI AMCA'NIN TORUNU MURAT HATİPOĞLU'DAN MEKTUP GELDİ.
AŞAĞIDA YAYINLAYACAĞIM.
SAYGILARIMLA:
Halit Orhan Kızı Halide Orhan Güler'in oğlu:
Hasan Güler
MOLLALAR SÜLALESİNDEN
HAKKI MOLLANIN(HAKKI HATİPOĞLU)
TORUNU MURAT HATİPOĞLU
GEMİÇ KÖYÜ
4/25/2011 - Mollalar Sülalesinden Doç.Dr. Murat Hatipoğlu Yazdı.
Kategori: gemic-koyundeki-sulaleler , Yaşam
Değerli Gemiçli hemşerilerim;
Mollalar Sülâlesinden Mehmet Molla'nın üçüncü oğlu olan Hakkı Mollanın oğlu, Saniye Hanım'dan olma Ömer Hatipoğlu benim babamdı. 2007'de Hakkın Rahmetine kavuştu. Dedem Hakkı Molla'yı ben çok küçükken tanımıştım, beni Ankara'ya geldiğinde 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerine götürmüştü. Askerleri görünce hep gözleri dolardı. Neyse, annemiz Rukiye Hanım da 2007'de vefat etti. Ben Murat Hatipoğlu, şimdi 60 yaşındayım. İzmir'de Üniversitede Doçentim. Bir de kardeşim Zeynep var, o benden 6 yaş küçüktür. Hayattayız Allah'a şükür. Zeynep Ankara'da ben Aydın'da oturuyorum, İzmir'e iş için gidip geliyorum. Benim 2 oğlum var .Adları YAĞMUR ve BUĞRA. Yağmur Gülcan Hanımla evli ve iki kızları var, adları Derin ve Cansu Hatipoğlu..Kardeşim Zeynep'in oğlu da Ceyhun Güneş. Rahmetli dedem Hakkı Molla'nın eşi yani babaannem Saniye Hanım'ın silalesi hakkında bir bilgim yoktur. O da yıllar önce vefat etti tabii, Allah Rahmet eylesin. Gemlik'teki rahmetli Hamdüne halamızı da Halim dayıyı da, kızları Ayten ve Nurten'i de tanımışlığım var küçükken. Ayrıca, büyük halam(babamın ablası) rahmetli Emine Halam Sünnetçi Süleyman diye tanınan eniştemizle evliydi ve 2 erkek 5 kızı olmuştu. Oğulları Yahya şimdi Orhangazide Yahya SAFRAN. Diğeri de Durmuş Ali SAFRAN'dır.
Cenâbı Allah vefat edenlere gani gani rahmet eylesin, hayatta olanlara sağlıklı uzun ömürler versin. Sizi de bu çalışmalarınızdan dolayı tebrik ediyorum.bütün Gemiç Köyüne selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Murat HATİPOĞLU(Doç.Dr.)
Değerli Gemiçli hemşerilerim;
Mollalar Sülâlesinden Mehmet Molla'nın üçüncü oğlu olan Hakkı Mollanın oğlu, Saniye Hanım'dan olma Ömer Hatipoğlu benim babamdı. 2007'de Hakkın Rahmetine kavuştu. Dedem Hakkı Molla'yı ben çok küçükken tanımıştım, beni Ankara'ya geldiğinde 30 Ağustos Zafer Bayramı törenlerine götürmüştü. Askerleri görünce hep gözleri dolardı. Neyse, annemiz Rukiye Hanım da 2007'de vefat etti. Ben Murat Hatipoğlu, şimdi 60 yaşındayım. İzmir'de Üniversitede Doçentim. Bir de kardeşim Zeynep var, o benden 6 yaş küçüktür. Hayattayız Allah'a şükür. Zeynep Ankara'da ben Aydın'da oturuyorum, İzmir'e iş için gidip geliyorum. Benim 2 oğlum var .Adları YAĞMUR ve BUĞRA. Yağmur Gülcan Hanımla evli ve iki kızları var, adları Derin ve Cansu Hatipoğlu..Kardeşim Zeynep'in oğlu da Ceyhun Güneş. Rahmetli dedem Hakkı Molla'nın eşi yani babaannem Saniye Hanım'ın silalesi hakkında bir bilgim yoktur. O da yıllar önce vefat etti tabii, Allah Rahmet eylesin. Gemlik'teki rahmetli Hamdüne halamızı da Halim dayıyı da, kızları Ayten ve Nurten'i de tanımışlığım var küçükken. Ayrıca, büyük halam(babamın ablası) rahmetli Emine Halam Sünnetçi Süleyman diye tanınan eniştemizle evliydi ve 2 erkek 5 kızı olmuştu. Oğulları Yahya şimdi Orhangazide Yahya SAFRAN. Diğeri de Durmuş Ali SAFRAN'dır.
Cenâbı Allah vefat edenlere gani gani rahmet eylesin, hayatta olanlara sağlıklı uzun ömürler versin. Sizi de bu çalışmalarınızdan dolayı tebrik ediyorum.bütün Gemiç Köyüne selam sevgi ve saygılarımı sunuyorum.
Murat HATİPOĞLU(Doç.Dr.)
(Doç. Dr. M. Murat HATİPOĞLU )
M. Murat Hatipoğlu, 1951de Ankara'da doğdu. 1975de Hacettepe Üniversitesi Alman Dili ve Edebiyatı Bölümünden Linguistik dalında hazırladığı tez ile Yüksek Lisans Derecesi alarak mezun oldu. 1975-76 da Berlin-Freie univesität'de Semantik çalışmalarında bulundu. 1933 yılından beri Hacettepe Üniversitesi Atatürk İlkeleri ve İnkılap Tarihi Enstitüsünde görev yapan Hatipoğlu 1985de Doç. Dr. Tuncer BAYKARAnın yanında 1911922 Yılları arasında Yunanistandaki Değişmeler ve Türk Milli Mücadelesi Üzerine Etkileri konulu tezle İnkılap Tarihi Yüksek Lisans Derecesi aldı. 1986 da burslu olarak gittiği Yunanistan'da (Atina, Hanya-Girit) arşiv, kütüphane ve müzelerde araştırmalarını sürdürdü. 1988de Yunanistandaki Gelişmelerin Işığında Türk-Yunan İlişkilerinin 101 Yılı (1821-1922) konulu kitabı yayınlandı. Doktora çalışmasını 1993de Prof. Dr. Abdurrahman Çaycı'nın yanında tamamladı ve 1996da Doçent oldu.
|